8 Ekim 2017 Pazar

19 Haziran 1960 yılında üç erkek evlattan sonra özlemle beklenen tek kız evlat olarak Kayseri’de dünyaya gözlerimi açmışım, benden sonra dünyaya gelen kardeşim de erkek olunca “evin tek kızı” ünvanını elimde tutmuşum.

Yaş aralıkları yakın olduğu için peş peşe üniversiteye giden ağabeylerimin ardından, anacığım evlat hasretine dayanamayınca öğretmen olan babam emekliye ayrıldı ve biz göçümüzü yüklenip Kayseri’den Ankara’ya doğru yol aldık.

1977 yılında Ankara’ya yerleştik, doğal olarak üç ayda bir alınan emekli aylığı ile beş çocuklu bir aileyi geçindirmek kolay değildi. Lise yıllarında kendi isteğimle eğitimimi bırakıp çalışmak istedim, çalışıp babacığıma destek olmak istedim. Girdiğim bir çok devlet memurluğu sınavında hem yazılı hem sözlü sınavlarda başarılı olmama karşın sağlam bir torpilim olmadığı için atamamı yaptıramadım.
Devlet memuresi olamıyorsam başka iş bulurum yine babacığıma destek olma kararımdan vazgeçmem dedim ve 80 li yıllarda çalışmaya başladığım tekstil sektöründe bir fiil, bileğimin gücü, alnımın akı, sırtımın teri ile 22 yıl çalıştım. Bilin bakalım bu 22 yıl sonunda kaç gün sigortalı gösterilmişim? 1032 gün 7920 gün olması gereken sigortalılığım sadece ve sadece 1032 gün çıktı. Bre vicdansızlar hadi 2000 günümü yeseydiniz de  hiç olmasa bana bir sosyal güvence verseydiniz.
Tabi ben bu arada evlendim ve 6 Temmuz 1985 Tarihinde Cumartesi günü saat 06:15 de dünyanın en şanslı annesi olarak kızıma kavuştum. Kızım bir buçuk yaşındayken sürdürebilmek için büyük mücadeleler verdiğim evliliğimi kendi öz saygımı yitirmemek, kızıma daha fazla zarar vermemek için bitirdim.

Elbette ki zorlu ve yorucu bir yolculuktu, ama dedim ya kızıma sahip olmak, kızım gibi bir evlada sahip olabilmek büyük bir şans, bir ayrıcalıktı.  Yaşamın önüme çıkardığı tüm zorluklara inat bana güç veren bir kızım, koskocaman sevgi dolu yüreği ile bize sahip çıkan, destek olan bir babam vardı.
1999 yılında sırtımı dayadığım o güçlü dallarıyla beni sarıp sarmalayan koca çınarım, canım babam yıkılıverdi. 1999 yılı ailemizde ağır kayıplar verdik. Peş peşe iki canımı hem de çok kötü bir şekilde ecele teslim etmek zorladı beni, 2000 yılında göğsümdeki küçücük kitle hızla büyüdü ve beni zor, yorucu bir yolculuğa çekti, arsız kitle beni sağlığımdan, işimden, gücümden etti, 22 yıllık iş hayatımı sonlandırmak zorunda kaldım. 12 Aralık 2000 yılında geçirdiğim ilk ameliyat sonrası, bir yıl içerisinde birisi küçük operasyon  olmak üzere üç kez ameliyathaneye girdim, tam da kızımın üniversite sınavına hazırlandığı dönemde kemoterapi almaya başladım,  ama kızım eğitim hayatında da hiç yormadı beni, o en zor dönemlerimde ülkemizin iyi üniversitelerinden birine yerleştiği müjdesini verdi kızım bana.
Tam artık her şey yoluna girdi, yaşam daha kolay bir hal aldı derken, bedenime musallat olan kanser bu kez de akciğerimde ortaya çıkıverdi. 25 Ağustos 2009 yılında akciğerde tespit edilen kitle alınmak üzere yeni bir ameliyata alındım.

Bu kitle de arsız çıktı, olacak gibi değil “aaaa yeter artık” dedim ve arsızlığı ben alıverdim ele.   Ben üç sıfır öndeyim. Pes etmeye, yenilmeye hiç niyetim yok. Sürekli antremandayım, formdan düşüp maçı kansere vermeye hiç niyetim yok :)))

İşte Nuray bu; deli, dolu, inat,  biraz kaçık, kızını, ailesini, akrabalarını, çocukları, komşusunu, mahallesinin bakkalını, manavını, doğayı, bitkileri, hayvanları sever, haksızlığa, saygısızlığa tahammülü yoktur.

Üretmeyi sever Nuray, çalışmayı. Üretmeden, çalışmadan, amaçsız, hedefsiz yaşamak ona göre değil...

Atölyem benim mabedim, iyileştiricim, tedavi edicim, onarıcım.  Bugünkü sağlığımı üretmeye, çalışmaya borçluyum...